12 Mayıs 2014 Pazartesi

İsimsiz Kahraman

     Daha öncede geldi başıma, ilk değil, bilmediğim şey de değil ama ilk defa bu kadar burktu. Beklenmedik, hazırlıksız, umulmadık, aniden, pat diye, zart diye, şeklinde kullanabileceğim bütün kelimelerin sözlük anlamının yetersiz kaldığı bir durumda geldi. Paslanmış, eski, büyük, demir kapıdan öyle dik, öyle kendinden emin, öyle öylesine geçti ki o an bu güzelliği içeri buyur etmemek kadar büyük ahmaklık olamazdı. Dudaklarını birbirinden her ayırdığında, dilini bilmediğim bir şarkıyı, aşıkmışcasına dinler gibi dinledim, çok söyledi kendince yeteri kadar çok söyledi ama öyle asildi ki hiç ben demedi. Karşısında o kadar tuhaftı ki her şey savaşıyor olsak yenilmiş gibi hissederdim sevişiyor olsak altta kalan kesin bendim. Söylediği şarkılara bile hep eksik, yarısını yitirmiş cevaplar verdim kelimelerin yerleri karıştı aptal saptal anlamlar yüklendiler akıllarınca. Sonra birden bire kum saatinin son kum tanelerinin düşmeye başladığını hissettim, arkasını döndü, tekrar geldiği kapıya yöneldi. Çıkamayacağını bildiğim halde seslenmek istedim arkasından, dur, senin yerin burası görmüyor musun burası benim, hiç olmadığı kadar kalabalık hiç olmadığı kadar gürültülü hiç olmadığı kadar renkli hiç olmadığı kadar olmadık demek geçti içimden.

    Aniden fark ettim; ne kadar dalgın olduğumu, ne kadar aptal. Benimle geçirdiği koca zaman içinde kimse tarafından adı hiç söylenmedi ki.