21 Aralık 2013 Cumartesi

Eski Zengin Karhaneler, Şimdi Yoksul Keraneler

      Eski izbe bir sokak arasında tabelasındaki yazıları solmuş bir "cafe" vardı, kurtlanmış tahta kapısında "Rahatsız Etmeyiniz!" yazardı, içeri girer girmez içimize samimiyet duygusu sızar, daha önce söylediğimiz yalanlardan birdenbire utanmaya başlardık. Öyle çok büyük bir yer değildi beş veya altı tane yere yakın, tahta, tek ayaklı masası vardı, onların ortasında ise yaz kış kaldırılmayan kış aylarında üzerinde itina ile kestane közlediğimiz soba. Duvarlarında küçük kitaplıklar asılıydı tabiki ahşaptı ve her birinin rengi farklıydı, biri koyu yeşil, biri lacivert, hatırımda kalan bir diğerinin ise sadece verniği vardı. Kitaplıklarda öyle ağır romanlar bulunmazdı, bünyesinde sadece masal kitaplarını barındıran bir kitaplıktı. En önemlisi sahibi Ahmet amca kır saçlı, ortalama boylarda, mühendis emeklisi, vaktini plaka boyamak, çocuklara kitap okumak, ergenliğini atlatmış gençlerle derin muhabbetler etmekle geçiren iki kişilik bir ailenin direğiydi, parayla pulla hiç işi olmazdı. Cafe'nin hiç müşterisi olmazdı, onun için gelen herkes misafirdi zaten herkes bilmezdi orayı kapısının önünden geçerken de buraya bir ara gelmeliyiz diyeceğin tarzda bir görüntüsü de yoktu. Ahmet amcanın diyarın bir köşesinde atölyesi gibi kullandığı çalışma masası vardı, günün büyük kısmını orada geçirirdi. Birde çok eski bir gitar vardı diyarda müzikle ilgilenenler olduğunda Ahmet amca illaki birşeyler tıngırdardı vaya bilen birilerine çaldırırdı, isteyen ve müzik bilgisi olan herkes istediği vakit müzik yapma özgürlüğüne sahipti. Eşi sefertasıyla getirirdi Ahmet amcanın öğlen yemeğini, diyardaki diğerleriyle paylaşacağını bildiği için fazla fazla getirirdi. Yalnızca sıcak meşrubat yapabilme yetisine sahip demliğindeki çayı eksik olmayan birde mutfak vardı, dileyen girebilir kendine ve arkadaşlarına orada istediğini hazırlayabilirdi ki ortalıkta garson niteliğinde kimse de yoktu. Bu yüzden bilmeyen biri geldiği zaman boş boş oturur hiç bir şey içemeden ve yiyemeden kalkar giderdi. Yiyemeden çünkü diyarda yiyecek bulunmazdı, eğer açsak öğlenleri sokaktan geçmesi ihtimali olan simitçiyi, Ahmet amcanın sefertasını veya evdeki akşam yemeğini beklemek zorundaydık. Diyardan kimse dışlanmazdı herkes kardeşti birinin derdi birdenbire Ahmet amcanın ve diğerlerinin derdi olur ve mutlaka bir çözüme kavuşturulurdu...
     Şimdilerde böyle bir yer bulmak mümkün değil gittiğimiz ve görebileceğimiz her yer samimiyetten yoksun, para kaygısıyla işletilen, modern görünümlü pislik yuvaları. O zamanlar bir başka severdim Masal Diyarı'nı şimdi bir başka özlüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder